AİLESİ
Giovanni, Modena yakınlarındaki Mirandola'da, Mirandola Lordu ve Concordia Kontu Gianfrancesco I Pico'nun Scandiano Kontu Feltrino Boiardo'nun kızı Giulia'dan olan en küçük oğlu olarak dünyaya geldi.
Mirandola Ailesi, 14. yüzyılda bağımsızlığını kazanan ve 1414 yılında Kutsal Roma Cermen İmparatoru Sigismund'dan Concordia topraklarını alan Modena Dükalığı'nda (Mirandola Kalesi) uzun süre ikamet etmekteydi. Mirandola, Emilia'da Ferrara yakınlarında küçük ve özerk bir kontluktu (daha sonrasında da bir Dükalığa dönüşecekti).
Pico della Mirandola, Sforza, Gonzaga ve Este hanedanlarıyla yakın akrabalık bağlarına sahipti ve Giovanni'nin kardeşleri Korsika, Ferrara, Bologna ve Forlì'nin mirasçı/ırsî hükümdarlarının soyundan gelenlerle evlenmişlerdi.
Anne ve babasının evliliğinden yirmi üç yıl sonra doğmuş olan Giovanni'nin kendisinden daha büyük iki erkek kardeşi vardı: Kont I. Galeotto hanedanlığı devam ettirmiş, diğer kardeşi Antonio ise İmparatorluk ordusunda general olmuştur.
Pico Ailesi, Fransa Kralı 14. Louis'nin müttefiki olarak Mirandola 1708'de rakibi Kutsal Roma İmparatoru I. Joseph tarafından fethedilip Dük Rinaldo d'Este tarafından Modena'ya bağlanana ve sürgündeki erkek soyu da 1747'de tükenene kadar dük unvanıyla varlığını sürdürmüştü.
Giovanni'nin annesi de İtalyan Rönesansı'nın sanat ve bilim dünyasında seçkin bir aileye mensuptu. Kuzeni ve çağdaşı şair Matteo Maria Boiardo, Floransalı sanat hâmisi ve aynı zamanda âlim ve şair de olan Tito Vespasiano Strozzi'nin etkisi altında büyümüştü.
Giovanni'nin yeğeni Gianfrancesco Pico della Mirandola ile paradoksal ve ilginç bir ilişkisi vardı. Gianfrancesco, amcasının büyük bir hayranıydı, ancak Giovanni'nin benimsediği "kadim bilgelik anlatısı"na karşı Examen Vanitatis Doctrinae Gentium'u (1520) yayınladı. O'nun bu hareketiyse, tarihçi Charles B. Schmitt tarafından "amcasının inşa ettiklerini yıkma" girişimi olarak tanımlandı.
HAYATI
Olağanüstü bir hafızaya sahip olan Giovanni, çok erken yaşta Latince ve muhtemelen Yunanca da öğrenmişti. Henüz çocukluk çağındayken annesi tarafından Kilise'ye yönlendirildi ve sadece 10 yaşındayken papalık protonotaryası[1] (muhtemelen onursal olarak) seçildi. 1477 yılında ise kanon hukuku okumak için Bologna'ya gitti.
Üç yıl sonra annesinin ani ölümü üzerine Pico kanon hukukundan vazgeçti ve Ferrara Üniversitesi'nde felsefe okumaya başladı.
Bir süre sonra Floransa'ya yaptığı kısa bir gezi sırasında Angelo Poliziano, saray şairi Girolamo Benivieni ve muhtemelen genç bir Dominiken rahibi olan Girolamo Savonarola ile tanıştı. Giovanni Pico della Mirandola hayatının geri kalanında her üçüyle de çok sıkı arkadaş olarak kaldı. Ayrıca Poliziano'nun sevgilisi olduğuna dair bazı spekülasyonlar da ortaya atılmıştır.
1480-1482 yılları arasında Padua Üniversitesi'nde çalışmalarına devam etti. Padua o dönemde İtalya'daki Aristotelesçiliğin önemli bir merkeziydi.
Latince ve Yunanca'da zaten yetkin olan Giovanni Pico della Mirandola, Padua'da bulunan ve Yahudi bir İbn Rüşdçü olan Elia del Medigo ile İbranice ve Arapça üzerine çalıştı ve onunla birlikte Aramice el yazmalarını da okudu. Del Medigo aynı zamanda Pico için İbraniceden Latinceye Yahudi el yazmalarını da çevirdi ve bunu birkaç yıl boyunca da yapmaya devam edecekti.
Pico ayrıca Latince ve İtalyanca soneler de yazmıştı ancak Savonarola'nın etkisi nedeniyle hayatının sonunda bunları imha etmiştir.
Giovanni sonraki dört yılını ise evinde ya da İtalya'nın diğer bölgelerinde bulunan hümanizmin merkezlerini ziyaret ederek geçirdi.
1485 yılında Avrupa'daki skolastik felsefe ve teolojinin en önemli merkezi olarak bilinen Paris Üniversitesi'ne gitti. O devirde bu üniversite aynı zamanda seküler İbn Rüşdcülüğün de yuvası olarak telakki edilmekteydi.
Giovanni, muhtemelen Paris'te bulunduğu esnada 900 Tez'ine başladı ve bu tezlerini de kamuya açık tartışmalarda savunma fikrini tasarladı.
900 Tez
"SONUÇLAR Epifani Bayramı sonuna kadar tartışılmayacaktır. Bu arada bütün İtalyan üniversitelerinde yayınlanacaktır. İtalya'nın öbür ucundan dahi olsa herhangi bir felsefecinin ya da ilahiyatçının tartışmak için Roma'ya gelmek istemesi halinde, dağıtıcı olan beyefendi kendi cebinden yol masraflarını karşılayacağına dair de söz vermektedir."
— 900 Tez'in sonundaki açıklama.
Bu süre zarfında Giovanni Pico della Mirandola'nın hayatını değiştiren iki olay meydana gelmişti. İlki, 1484 Kasım'ında bir süreliğine Floransa'ya geri döndüğünde Lorenzo de' Medici ve Marsilio Ficino ile tanışmasıydı.
Ficino'nun Platon'un eserlerini Yunancadan Latinceye çevirdiği ve Lorenzo'nun da coşkulu himayesi altında yayınlamayı seçtiği gün astrolojik olarak uğurlu bir gündü. Pico görünüşe göre her iki adamı da etkilemişti ve Ficino aralarındaki felsefi farklılıklara rağmen, Satürn'le alakalı olan yakınlıklarına ve Pico'nun gelişinin ilahi takdire bağlı olduğuna ikna olmuştu.
Tüm bunların etkisiyle Lorenzo, 1492'deki ölümüne kadar da Pico'yu desteklemiş ve korumuştur.
Floransa'da geçirdiği bu dönemden kısa bir süre sonra Pico, 900 Tez'ini yayınlamak ve Avrupa'nın dört bir yanından gelen akademisyenlerin tartışacağı bir kongreye hazırlanmak üzere Roma'ya doğru yola çıktı.
Arezzo'da mola verdiğinde Lorenzo de' Medici'nin kuzenlerinden birisinin karısıyla neredeyse hayatına mâl olacak bir aşk ilişkisine sürüklendi. Giovanni bahsi geçen kadınla kaçmaya teşebbüs etti, ancak kadının kocası tarafından yakalandı ve yaralı olarak da hapse atıldı. Ancak Lorenzo'nun müdahalesi üzerine serbest bırakıldı.
Serbest kalmasının ardından Pico, birkaç ayını Perugia'da ve Perugia yakınlarında bulunan Fratta'da yaralarının iyileşmesini bekleyerek geçirdi.
Oradayken, Ficino'ya şöyle yazmıştı: "İlahi takdir... bazı kitapların elime geçmesine neden oldu. Bunlar Keldani kitapları... Esdras'ın, Zerdüşt'ün, Melchior'un ve magi kahinlerinin yazdıklarını, ve dahi Keldani felsefesinin kısa ve öz ancak gizem dolu açıklamalarını içermekte."
Pico Perugia'da, Hermes Trismegistus ve klasik çağın sonraki Hermetik yazarları gibi onu da büyülemiş olan mistik İbrani Kabalası ile tanışmıştı. Pico'nun yaşadığı dönemde Kabala ve Hermetika'nın Eski Ahit kadar kadim olduğu düşünülmekteydi. Pico'nun Kabala'daki "hocası" Haham Johannan Alemanno'ydu (1430 civarı [c.] - 1510 c.) ve Alemanno büyü üzerine çalışmanın ve büyüde ustalaşmanın kişinin entelektüel ve ruhani eğitiminin son aşaması olarak görülmesi gerektiğini savunmaktaydı.
Yahudilerin mistik kaynaklarında bulunan kadim bilgeliği incelemeye ve araştırmaya yönelik Hıristiyan ilgisinin bir sonucu olarak başlayan bu temas/etkileşim, Yahudilerin ve Hıristiyanların Rönesans düşüncesi üzerinde eşi benzeri görülmemiş bir karşılıklı etkiye yol açmasını sağlamıştı.
Pico'nun 900 Tez'inin içerik bakımından en orijinal beyanları Kabala ile ilgili olanlardı. Sonuç olarak Pico, Hıristiyan Kabalası olarak bilinen ve daha sonra da erken dönem batı ezoterizminin merkezi bir bölümünü oluşturacak olan geleneğin kurucusu olmuştu.
Pico'nun farklı felsefelere yaklaşımının aşırı bir senkretizm olduğu, tarihsel bir süreci tanımlamaya çalışmaktan ziyade onları birbirlerine paralel olarak konumlandırmaya çalıştığı iddia edilmiştir.
Pico, hocası Marsilio Ficino gibi fikirlerini esas olarak Platon'a dayandırmış, ancak Aristoteles'e karşı da derin ve büyük bir saygı duymuştur.
Pico, her ne kadar beşeri bilimlerin (studia humanitatis) bir parçası olmuş olsa da, temelde bir eklektikti ve bazı açılardan da saf hümanizmin abartılarına karşı bir tepkiyi temsil etmekteydi. 1485'te Ermolao Barbaro'ya yazdığı ünlü uzun mektubunda İbn Rüşd ve İbn Sina gibi Ortaçağ ve İslam yorumcularının Aristoteles konusunda en iyisi olduklarına inandığını ileri sürmüştür.
Aynı fikirleri beyan etmek için farklı kelimeleri kullandıklarına inandığı Platon ve Aristoteles okullarını uzlaştırmak her zaman Pico'nun amacı olmuştur. Belki de bu nedenle arkadaşları ona "Princeps Concordiae" ya da "Uyum Prensi" (ailesinin mülklerinden biri olan Concordia Prensi'nden esinlenerek) diyorlardı.
Aynı zamanda Pico, eğitimli bir kişinin İbrani ve Talmudik kaynakları ve Hermetizmi de incelemesi gerektiğine inanıyordu, çünkü bunların Eski Ahit'te görülen aynı Tanrı anlayışını/fikrini/tasavvurunu farklı kelimelerle temsil ettiğini düşünüyordu.
900 Tez'ine ek olarak "İnsan Onuru Üzerine Söylev"ini de tamamladı ve bu tezlerini savunma hususundaki tasarısını/planını da gerçekleştirebilmek amacıyla Roma'ya gitti.
Aralık 1486'da bu tezlerini "Conclusiones Philosophicae, Cabalasticae Et Theologicae" adıyla bir arada yayınlattı ve bunları kamu önünde tartışmak üzere Roma'ya gelecek olan bütün ilim insanlarının masraflarını karşılamayı da vadetti.
Tarihçi Steven Farmer'ın da ifade ettiği gibi, tartışmanın 6 Ocak'ta başlamasını istemişti; bu tarih Epifani Bayramı ve "Magi'nin şahsında tüm paganların Mesih'e teslimiyetinin sembolik bir tarihiydi."
Pico, tartışmanın doruk noktasında galip geldikten sonra, sadece pagan bilgelerin sembolik rızasını değil, aynı zamanda İsa'nın onların kendi geleneklerinin gerçek sırrı olduğunu anlayan Yahudilerin de din değiştirmesini planlamıştır. Farmer'a göre Pico, "Vatikan'daki bu tartışmanın Mahşerin Dört Atlısı'nın Roma semalarından geçmesiyle sona ermesini" bekliyor olabilir.
Şubat 1487'de Papa VIII. Innocent planlanan bu münazarayı durdurmuş ve 900 Tez'in ne kadar ortodoks olduğunu (Katolik akidesine uygun olduğunu) incelemesi için bir komisyon oluşturmuştur. Her ne kadar Pico kendisine yönelik suçlamalara cevap vermiş olsa da, on üç tezi dine aykırılığı gerekçesi ile mahkûm edilmişti. Pico bu tezleri yazılı olarak reddettiğini kabul etmiş olsa da bu tezlerin geçerliliği konusundaki fikrini hiçbir zaman değiştirmemişti. Bir süre sonra ise işin nihayetinde 900 Tez'in tamamı mahkûm edilmişti.
Bunun üzerine tezlerini savunan bir apoloji (savunma yazısı) yazmaya başladı: Apologia J. Pici Mirandolani, Concordiae Comitis. Bu eserini ise 1489'da yayımlandı ve hamisi Lorenzo'ya ithaf etti. Papa bu eserin dolaşıma girdiğinden haberdar olunca bir engizisyon mahkemesi kurarak Pico'yu mahkûm edilen tezlerine ek olarak yazdığı bu apolojisinden de vazgeçmeye zorladı ve Pico da bu talebi mecburi olarak kabul etmek zorunda kaldı.
Papa 900 Tez'i şu şekilde kınadı:
"Bir kısmı sapkın, bir kısmı da sapkınlığın çiçeği; birçoğu skandal niteliğinde (utanç verici) ve dindar kulakları rahatsız edici; pek çoğuysa putperest/pagan filozofların hatalarını yeniden tekrarlamaktan başka hiçbir anlam ifade etmiyor [...] diğerleri ise Yahudilerin küstahlığını körükleyebilir nitelikte; nihayet bir kısmı da 'doğa felsefesi' bahanesiyle, Katolik inancına ve insan nesline düşman olan sanatları (yani büyüyü) destekliyor."
Bu durum basılı olan bir kitabın Kilise tarafından ilk kez yasaklanmasıydı ve neredeyse bütün kopyaları yakıldı. Pico 1488'de Fransa'ya kaçtı ancak orada da Papalık rahiplerinin talebi üzerine Savoy Dükü II. Philip tarafından tutuklandı ve Vincennes'de hapsedildi.
Lorenzo de' Medici'nin girişimiyle birkaç İtalyan prensinin araya girmesi sonucunda Kral VIII. Charles onu serbest bıraktırmış ve Papa, Pico'nun Floransa'ya taşınmasına ve orada Lorenzo'nun himayesi altında yaşamasına izin vermeye de ikna edilmişti. Bununla birlikte 1493'te VI. Alexander'ın (Rodrigo Borgia) papalığa gelmesine kadar papalığın sansür ve kısıtlamalarından kurtulamamıştı.
Bu süreçte yaşananlarsa Pico'yu derinden sarsmıştı. Hayatı boyunca kendisiyle çok yakın bir dost olarak kaldığı, ancak birtakım sebeplerden dolayı aralarına küslüğün girdiği Savonarola ile de yine bu zaman zarfında barışmıştı. Hatta Pico'nun ikna etmesi üzerine Lorenzo Savonarola'yı Floransa'ya da davet etmişti. Ancak yine de her şeye rağmen Pico hayatı boyunca senkretik inançlarından hiçbir zaman vazgeçmemişti.
Lorenzo tarafından kendisine hazırlanan Fiesole yakınlarındaki bir villaya yerleşti ve burada Heptaplus İd Est De Dei Creatoris Opere (1489) ve De Ente Et Uno (Varlık ve Birlik Üzerine, 1491) adlı eserlerini yazıp yayınladı.
Burada aynı zamanda diğer en ünlü eseri olan ancak ölümünden sonra yayımlanabilen Disputationes Adversus Astrologiam Divinicatrium'u (Kehanet Astrolojisine Karşı Bir İnceleme) yazmıştı. Bu eserindeyse Pico, zamanının astrologlarının deterministik uygulamalarını sert bir dille eleştirmişti.
Lorenzo de' Medici'nin 1492 tarihindeki ölümünden sonra Pico, Floransa'yı sık sık ziyaret etmekle birlikte Ferrara'ya taşınmıştı.
Floransa'da yaşanan siyasi çalkantılar, Rönesans'ın genişlemesine ve üslubuna karşı olan tepkisel tutumu nedeniyle Medici Ailesi ile anlaşmazlığa düşen (ve sonunda Floransa'dan da kovulan) ve kitap ve resimlerin toptan imha edilmesine yol açan Savonarola'nın etkisinin giderek artmasına neden olmuştu. Bütün bunlara rağmense Pico, Savonarola'nın bir takipçisi olmuştu. Bir keşiş olmaya kararlı bir şekilde, Mısır ve Keldani metinlerine olan eski ilgisini de bir kenara bırakmış, kendi şiirlerini yok etmiş ve servetini de dağıtmıştı.
Ölümü
1494 yılında henüz daha 31 yaşındayken Pico, arkadaşı Poliziano ile birlikte esrarengiz bir şekilde öldü.
Pico'nun Savonarola ile aşırı yakınlaşması nedeniyle onu bizzat kendi sekreterinin zehirleyerek öldürdüğü söylentileri ortada dolaşıyordu. Pico, Girolamo Benivieni'n de defnedildiği San Marco'da toprağa verildi. cenaze konuşmasını Savonarola yaptı. Ficino ise onun ölümü üzerine şunları yazmıştır:
"Sevgili Pico'muz, VIII. Charles'ın Floransa'ya girdiği gün aramızdan ayrılmış, edebiyatçıların döktüğü gözyaşlarıysa halkın coşkusunu bastırmıştı. Eğer Fransa Kralı'nın getirdiği ışık olmasaydı, Floransa belki de Mirandola'nın ışığını söndüren günden daha kasvetli ve daha karanlık bir gün görmeyecekti."
2007 yılında Poliziano ve Pico'nun cesetleri, ölüm nedenlerini belirlemek için Floransa'daki San Marco Kilisesi'nden çıkarıldı. Adli tıp testleriyse hem Poliziano'nun hem de Pico'nun muhtemelen Lorenzo'nun halefi olan Piero de' Medici'nin emriyle arsenik zehirlenmesinden öldüğünü göstermekteydi.
——————————————
[1] Roma Katolik Kilisesi'nde kullanılan bir unvan. Genel olarak Papalık işlemlerinin ve kanonizasyonları kaydetmekle görevli yedi kişiden birisi. Bu yedi kişi dışında başka din görevlilerine de onursal olarak bu unvan verilmekteydi.
Mütercim: Batuhan Akdoğan
Yorum Gönder