Katharlar (Yunanca saf manasına gelen "katharos") 12. ve 13. yüzyıllarda Batı Avrupa'da gelişen sapkın bir Hıristiyan mezhebiydi. Katharlar neo-Manihaist bir düalizmi - biri iyi, diğeri kötü olmak üzere iki temel prensibin olduğunu, maddi dünyanın da kötü olduğunu - savunuyorlardı. Benzer görüşler Balkanlar'da, Orta Doğu'da, ortaçağ dini mezhepleri olan Pavlikanlar ve Bogomiller tarafından da savunulmaktaydı; Katharlar da bu mezheplerle yakından ilişkiliydi.
On birinci yüzyılın ilk yarısında Batı Almanya, Flandre ve Kuzey İtalya'da bu tür sapkınlardan oluşan münferit gruplar ortaya çıkmıştır. 11. yüzyılın sonlarına doğru ise bu gruplar ortalıktan kayboldu, ancak 12. yüzyılda yeniden ortaya çıktılar. 1140'ı takip eden 30 yıl içindeyse oldukça hızlı bir büyüme dönemine girdiler. Bu tarihlerde Bogomil Kilisesi de kendisini yeniden organize ediyordu ve Bogomil misyonerlerin yanı sıra İkinci Haçlı Seferi'nden (1147-49) dönmekte olan Batılı düalistler de yüzyılın ortalarına gelindiğinde Batı'da dikkat çekecek bir biçimde faaliyet göstermeye başlamıştı. 1140'lardan itibarense Katharlar artık bir hiyerarşisi, ayinleri ve doktrini olan teşkilatlı bir kiliseydi. Yaklaşık olarak 1149'da Katharcı ilk Piskopos Fransa'nın kuzeyine yerleşti; birkaç yıl sonra Albi'de ve Lombardiya'da da kendisine eşlik edecek olan meslektaşlar edindi. Bogomil Piskoposu Nicetas'ın 1167'deki ziyaretiyle de bu piskoposların itibarları daha da arttı ve Kathar Kilisesi'nin prestiji daha da yükseldi. Bu süreci takip eden yıllardaysa Katharlar daha fazla piskoposluğa sahip oldular ve henüz 13. yüzyılın başına gelindiğinde 1'i kuzey Fransa'da, 4'ü güneyde ve 6'sı İtalya'da olmak üzere toplam 11 piskoposluğun başında bulunuyorlardı.
Katharlar arasında bulunan çeşitli gruplar farklı doktrinleri vurgulasalar da, hepsi maddenin kötü olduğu konusunda hemfikirdi. İnsan kötü bir dünyada yabancı ve göçmendi; amacı da doğası gereği iyi olan ruhunu maddenin esaretinden kurtarmak ve onu Tanrı'yla yeniden bir araya getirmek olmalıydı. Etin tamamen yasaklanması da dahil olmak üzere oruç tutma konusunda oldukça katı kurallara sahiplerdi. Cinsel ilişki de tamamen yasaktı; dünyadan bütünüyle feragat etmek gerekiyordu.
Aşırı çilecilik Katharizmi seçilmişlerin kilisesi haline getirdi ama yine de tüm bunlara rağmen Fransa ve Kuzey İtalya'da popüler bir inanç olarak benimsenmişti. Büyük olasılıkla Katharizme karşı olan bu rağbet, müminlerin "mükemmeller" ve "inananlar" olarak ikiye ayrılmasıyla sağlandı. Kâmil (kusursuzlar, mükemmeller) insanlar, consolamentum adı verilen bir inisiyasyon (kabul edilme) töreniyle inananlar topluluğundan ayrılarak mükemmeller arasına katılırlardı. Böylece kendilerini tefekküre adamaları ve en yüksek ahlaki standartları da muhafaza etmeleri (sürdürmeleri) beklenirdi. Müminler arasında "inananlar" sınıfında bulunanların ise kâmillerin standartlarına uyması ve ulaşması beklenmiyordu.
Katharların yaratılış doktrinleri onları İncil'deki hikâyeleri yeniden yazmaya yöneltti ve bu şekilde İncil'in yerine ayrıntılı bir mitoloji tasarladılar (geliştirdiler). Eski Ahit'in büyük bir kısmına da ihtiyatla yaklaştılar. İçlerinden bazılarıysa Eski Ahit'i tamamen reddetme yoluna gitti. Enkarnasyonun da ortodoks doktrini reddedildi. İsa yalnızca bir melekti; insan olarak çektiği acılar ve ölümü de bir yanılsamaydı. Ayrıca Katharlar Katolik Kilisesi'nin dünyeviliğini ve yozlaşmışlığını da şiddetli bir şekilde eleştirmekteydi.
Kathar doktrinleri Ortodoks Hıristiyanlığın ve Hıristiyan âleminin siyasi kurumlarının köklerine saldırmaktaydı, bundan dolayı da kilise ve devlet yetkilileri bu doktrinlere saldırmak, ona karşı koymak için birleşmişlerdi. Papa III. Innocent (1198-1216) Toulouse Kontu IV. Raymond'u Kathar sapkınlığı bastırmak için kendisine katılmaya zorlamaya çalıştı ancak bu girişim bir felaketle sonuçlandı. Papalık elçisi Pierre Castelnau Ocak 1208'de öldürüldü ve Kont'un da genel bir kanı olarak işlenen bu cinayetin ortağı olduğu düşünüldü. Tüm bu yaşananların ardındansa Kathar sapkınlığına karşı bir Haçlı Seferi (Albigens Haçlı Seferi) ilan edildi ve Kuzey Fransa'dan bir grup Baron tarafından yönetilen bir ordu Toulouse ve Provence'a ilerleyerek bu bölgeleri yakıp yıkmaya, hem Kathar hem de Katolik sakinlerini katletmeye başladı.
Aziz IX. Louis tarafından onaylanan ve henüz yeni oluşmakta olan Engizisyon ile işbirliği içerisinde yürütülen daha düzenli bir zulüm (baskı, takibat), Katharların gücünü kırmada daha etkili oldu. 1244'te Pireneler'in yakınlarında bulunan ve mükemmellerin (Katharların) kalesi olan büyük Montségur kalesi de ele geçirildi ve yerle bir edildi. Bu olaylar neticesinde Katharlar yeraltına çekilmek zorunda kaldı ve Fransız Katharlarının çoğu da baskının daha hafif olduğu İtalya'ya kaçtı. Kathar Kilisesinin düzeni ve hiyerarşisi ise 1270'lerde ortadan kalktı; sapkınlık ise 14. yüzyıl boyunca varlığını sürdürdü ve nihayet de 15. yüzyılın başlarında tamamen ortadan kayboldu.
——————————————
Yazar: Batuhan Akdoğan
Yorum Gönder