Friedrich Nietzsche'nin kadınlar hakkındaki düşünceleri, yaşadığı dönemde başlayıp günümüze kadar devam eden tartışmalara konu olmuştur.
Çağdaşlarının değerlendirmeleri
Ida von Miaskowski, Basel Üniversitesi'nde ders veren iktisatçı August von Miaskowski'nin eşiydi. Nietzsche 1874 ve 1876 yılları arasında onun ailesiyle yakın ilişkiler kurdu. Nietzsche'nin ölümünden yedi yıl sonra yayımlanan anılarında ise şunları söylemekteydi:
“Seksenli yıllarda, Nietzsche'nin kadınlara karşı sık sık sarf ettiği sert sözleri içeren sonraki yazıları ortaya çıktığında, kocam bana bazen şakayla karışık bir şekilde insanlara Nietzsche ile olan dostane ilişkilerimden bahsetmememi söylüyordu, çünkü bu benim için pek gurur verici bir şey değildi. Ancak onun bu tavsitesi yalnızca bir şakaydı. Kocam da benim gibi Nietzsche'yle ilgili hep dostane anılar saklamıştı [...] Nietzsche'nin kadınlara karşı olan davranışları o kadar hassas, o kadar doğal ve dostçaydı ki, bugün yaşlılığımda bile Nietzsche'yi kadınları hor gören birisi olarak düşünemiyorum.”[1]
Nietzsche'nin yazıları birçok kişi tarafından kadın düşmanı olarak görülmesine rağmen, Anthony Ludovici gibi diğerleri onun kadın düşmanı değil, sadece anti-feminist olduğunda ısrar etmektedir.
Salomé ile İlişki
Nietzsche'yi çok iyi tanıyan Lou Andreas-Salomé, Nietzsche'nin kendisine evlenme teklifi ettiğini (iddiasına göre Salomé onu reddetmiştir) ve Nietzsche'nin “ruhani doğasında” kadınsı bir şeyler olduğunu iddia etmiştir. Ona göre Nietzsche dehayı kadınsı bir deha olarak görüyordu[3][4].
Yazılar
Nietzsche, kadınlarla ilgili görüşlerini özellikle İnsan, Her Şeyiyle İnsan'ın VII. bölümünde yazmıştır ve bu bölümde kadınlara büyük saygı duyuyor gibi görünmektedir; ancak diğer bazı yorumları göz önüne alındığında, kadınlara karşı genel tutumu ikirciklidir (şüphelidir, kararsızdır, muğlaktır). Örneğin, İnsanca, Pek İnsanca'da “mükemmel kadının mükemmel erkekten daha yüksek bir insan türü ve aynı zamanda da çok daha nadir bir şey olduğunu” belirtirken, başka eserlerindeki düşüncelerinde ise kolayca uzlaştırılamayacak bir dizi çelişki ve incelik vardır. Aşağıdaki pasajda olduğu gibi, zaman zaman kadınları hem öven hem de aşağılayan sözler sarf edebilmiştir: “Kadın için saygı ve hatta çoğunlukla korku uyandıran şey, onun erkekten daha ‘doğal’ olan doğası, yırtıcı bir hayvanın gerçek, kurnaz kıvraklığı, kaplanın eldivenin altındaki pençesi, egoizminin saflığı, eğitilemezliği ve içsel/içindeki vahşiliği, arzularının ve erdemlerinin anlaşılmazlığı, etki alanı ve hareketidir” (İyinin ve Kötünün Ötesinde, bölüm 239).
Onun tutumu bazen de tamamen aşağılayıcı olabilir: “Başından beri hiçbir şey kadına hakikatten daha yabancı, iğrenç ve düşmanca gelmemiştir; onun en büyük sanatı (hüneri, uğraşı) yalandır, en büyük kaygısı ise salt görünüş ve güzelliktir.” Ecce Homo'nun “Neden Bu Kadar Mükemmel Kitaplar Yazıyorum” başlıklı 6. bölümünde, kadınlardaki “iyiliğin” bir “fizyolojik dejenerasyon” işareti olduğunu ve kadınların genel olarak erkeklerden daha zeki ve daha kötü olduğunu iddia eder -ki Nietzsche'ye göre aslında bu bir iltifattır-. Yine de kadınların özgürleştirilmesi için yürütülen feminist kampanyanın yalnızca bazı kadınların, fiziki açıdan daha iyi durumda olan ve de çocuk doğurabilen diğer kadınlara karşı duydukları bir kızgınlıktan başka bir şey olmadığını iddia etmeye devam eder.
Diğer yazıları şunlardır:
“Kadının sevgisi, sevmediği her şeye karşı adaletsizlik ve körlük içerir... Kadın henüz dostluk kurabilecek kapasitede (yetenekte, durumda) değildir: kadınlar hala kedi ya da kuştur. Ya da en iyi ihtimalle inek...” (Böyle Buyurdu Zerdüşt, Arkadaş Üzerine)
“Kadın! İnsanlığın yarısı zayıftır, tipik olarak da (genellikle) hasta, değişken ve tutarsızdır... zayıf olmayı, sevmeyi ve alçakgönüllü olmayı ilahi olarak yücelten bir zayıflık dinine ihtiyacı vardır: daha da önemlisi güçlüyü zayıf kılar -güçlünün üstesinden gelmeyi başardığında da ona hükmetmeye başlar-... Kadın her zaman ‘güçlü’ olana, ‘kuvvetli’ olana, erkeklere karşı dekadans tipleriyle*, rahiplerle işbirliği yapmıştır-” (Güç İstenci - 864, 1906 tarihli İkinci Almanca baskı).
“Kadınların özgürleşmesi” “eşitlik” anlamına geliyorsa, bir başka deyişle de kadınların “erkeğin dünyasına” katılımını onaylamak ve bir de bunu tavsiye etmek anlamına geliyorsa, Nietzsche'nin düşüncesine göre bu bir yükseliş değil, aksine bir gerileme ve güç kaybıdır. Eğer kadınsı özellikler: oyunculuk (oynaklık, şen şakrak olma), süslenme, içgüdüsellik, öngörülemezlik, duygusallık, çocuk yetiştirme olarak; erkeksi özellikler ise: ciddiyet, rasyonellik, disiplin (düzenlilik), duyarsızlaşma (hissizleşme), "kariyer" olarak tanımlanabiliyorsa (nitelendirilebiliyorsa), Nietzsche kadınsı özelliklerin erkeksi özellikler uğruna reddedilmesinin güçlülüğün zayıflıkla takas edilmesi olduğunu söylüyor gibidir.”[5]
Aristoteles'ten olası etki
Aristoteles üzerine çalışan akademisyenler, Aristoteles'in kadınlar hakkındaki görüşleri ile Nietzsche'ninkiler arasında karşılaştırmalar yapmışlardır. Nietzsche'nin siyaset felsefesinin çoğunu Aristoteles'ten ödünç almış olabileceğini de ileri sürmüşlerdir[6].
Önem derecesi
Nietzsche'nin misojenist ifadelerinin Nietzsche'nin çalışmalarının bütünü için önemli olduğu görüşü
Kelly Oliver ve Marilyn Pearsall, Nietzsche'nin felsefesinin kadınlarla ilgili sözlerinden ayrı olarak anlaşılamayacağını veya analiz edilemeyeceğini bile öne sürmüşlerdir. Onlara göre, Nietzsche'nin çalışmaları bazı feminist teorilerin gelişiminde faydalı olmuş olsa da yine de Nietzsche kendi başına bir feminist olarak değerlendirilemez: “Nietzsche zihin ve beden, akıl ve akıldışılık, doğa ve kültür, hakikat ve kurgu arasındaki geleneksel hiyerarşilere (sınırlandırmalara) -kadınları küçük görmek ya da dışlamak için kullanılan hiyerarşilere- meydan okumuş olsa da, kadınlar hakkındaki sözleri ve yazıları genelinde kadınsı ve anaç (annelik) metaforlarını kullanması, Nietzsche'yi feminizmin ya da kadınların savunucusu ilan etme çabalarını boşa çıkarmaktadır.”[7]
Nietzsche'nin uyarıları
Cornelia Klinger, Feminist Perspektifte Kıta Felsefesi adlı kitabında şöyle der: “Nietzsche, Schopenhauer gibi kadınlardan nefret eden birisi olarak, en azından kadın hakkındaki vahşi ifadelerini göreceleştirmektedir.”[8] Nietzsche'nin kendi ifadelerinden birisi de bu iddiayı desteklemek üzere alıntılanmıştır:
“Ne zaman önemli bir sorun ortaya çıksa, orada değişmez olan ‘ben buyum’ diye konuşmaya başlar; örneğin erkek ve kadın konusunda, bir düşünür yeniden öğrenemez, yalnızca öğrenimini tamamlar -nihayetinde bu durumun ‘kendisinde nasıl yerleştiğini’ keşfeder-. Zaman zaman içimizde güçlü bir inanç uyandıran bazı sorunların çözümlerini buluruz; kimileri bunlara artık ‘kanaat’ adını verir. Daha sonrasında ise bu çözümlerin yalnızca kendimizi tanıma yolunda atılmış birer adım, içinde bulunduğumuz soruna -daha ziyade içinde bulunduğumuz büyük budalalığa, ruhsal fatumumuza,** ‘derinlerde’ öğretilemez olana- işaret eden levhalar olduğunu görürüz.
Az önce kendimle ilgili olarak gösterdiğim bu büyük nezaketten sonra, belki de ‘kadın’ hakkında birkaç gerçeği daha rahatça ifade etmeme izin verilecektir -bunların her şeyden önce sadece benim gerçeklerim olduğunu baştan bildiğimizi varsayarsak-” (İyinin ve Kötünün Ötesinde, Bölüm 231).
Retorik bir yöntem olarak belirgin kadın düşmanlığı
Frances Nesbitt Oppel, Nietzsche'nin kadınlara yönelik yaklaşımını retorik bir felsefenin parçası olarak yorumluyor.
“...Nietzsche'nin görünürdeki kadın düşmanı tavırları, cinsiyet ve toplumsal cinsiyete yönelik tutumlarımızın tamamen kültürel olduğunu, genellikle birey ve tür olarak kendi potansiyelimizi tahrip ettiğimizi ve bunların da değiştirilebilir olduğunu göstermeye yönelik genel stratejisinin bir parçasıdır. Kadın düşmanlığı olarak görünen şey, ‘olduğu haliyle kadın’ın (zamansız karakter özelliklerine sahip kadının evrensel özü) erkek arzusunun bir ürünü, yani onun bir kurgusu (yapıtı) olduğunun gösterildiği daha büyük bir stratejinin parçası olarak anlaşılabilir.”[9]
Kathleen Merrow ise şöyle yazmaktadır: “Nietzsche'nin ‘kadın’ metaforları -kadın düşmanı olmaktan uzak bir şekilde- olumlu ve olumlayıcı bir ‘kadın’ ortaya koyar. Onun bu metaforu kullanması, metafiziğin ‘hakikatini’ yerinden ettiği gibi, eril/dişil ilişkisine dair geleneksel kavrayışları da kökten yerinden eder. ‘Kadın’ metaforunun Nietzsche'nin geleneksel felsefeye ve hakikat kavramlarına saldırısının merkezinde yer aldığını iddia ediyorum.”
Babette Babich yukarıdaki alıntının aynısını ele alarak, “Nietzsche yorumcularını her zamanki gibi yorumlama zahmetinden kurtarmış olsa da, sorun tam da onun hakikat olarak adlandırmaya devam ettiği şeyin doğası nedeniyle yineleniyor” demektedir. Bununla birlikte, ileri sürülen kadın düşmanlığına odaklanmak yerine şöyle diyor:
Daha fazlası [...] Nietzsche'nin kadın hakkında yazdığı her şeyi etkilediği düşünülmelidir. Nietzsche'nin kadının doğasına ilişkin felsefi ifadesi, salt psikolojik araştırmalar ve kurgulardan (inşalardan) çok, kendi kadın düşmanlığının sade bir ifadesinden ziyade, yanılsamanın olumlanması ya da inkâr edilmesine ilişkin olasılıkları yansıtır ve tekrarlar. Bu durum Nietzsche'nin hakikat anlayışıdır ve bir ölçüde Nietzsche kendi kadın düşmanlığından, Platonik metaforun izini sürerek, üslup olarak yararlanabilmiştir[10].
Tüm aptallıkların ve mantıksızlıkların kaynağı olarak kadınlar
Leonard Lawlor ve Zeynep Direk'in de vurguladığı gibi, “Nietzsche'nin söylediği -ve histerik bir ısrarla tekrarladığı- şey, kadının tüm ahmaklığın ve mantıksızlığın kaynağı, erkeği de hakikati arama yolundan çıkartan bir cazibe merkezi olduğudur.”[11]
——————————————
Yazar: Batuhan Akdoğan
*Dekadans, çökme, gerileme, bozulma, zeval, batma, bitip gitme, ardı kesilme, son bulma gibi manalara sahiptir. Tipleriyle kastedilen ise kadınların genel yapılarıdır. Yani kadınlığın kadın olarak, haslet, yapı olarak çöküp gittiğini beyan etmektedir.
**Fatum Roma mitolojisinde kaderi sembolize eden tanrısal bir varlıktır.
[1] Ida von Miaskowski, “Erinnerungen an den jungen F. Nietzsche,” Neue Freie Presse (Viyana), 12 Eylül 1907, aktaran S. L. Gilman (Ed.), D. J. Parent (Çev.), Conversations with Nietzsche, A Life in the Words of His Contemporaries, Oxford University Press, 1987, s. 52
[2] Ludovici, Anthony (1948). Enemies of Women (The Origins in Outline of Anglo-Saxon Feminism). Londra: Carroll & Nicholson Limited. s. 7.
[3] Biddy Martin, Women and Modernity: The (Life) Styles of Lou Andreas-Salomé, Ithaca, Cornell University Press, 1991, s. 98
[4] Andreas-Salomé, Lou (1894). Friedrich Nietzsche in seinen Werken. Verlag von Carl Konegen, Wien. s. 43.
[5] Hatab, Lawrence. “Nietzsche On Woman.” philarchive.org. ODÜ.
[6] Durant, Will (1926 (2006). The Story of Philosophy. ABD: Simon & Schuster, Inc., s. 86.
[7] Kelly Oliver, Marilyn Pearsall, “Introduction: Why Feminists Read Nietzsche,” in Feminist Interpretations of Friedrich Nietzsche, Penn State Press, 1998, s. 1-4.
[8] Cornelia Klinger, Herta Nagl-Docekal, Continental Philosophy in Feminist Perspective, Penn State Press, 2002, s. 224.
[9] Frances Nesbitt Oppel, Nietzsche on Gender, University of Virginia Press, 2005, s. 1.
[10] Babette E. Babich, Nietzsche's Philosophy of Science, SUNY Press, 1994, s. 241.
[11] Leonard Lawlor and Zeynep Direk, Derrida, Routledge, 2002, s. 139.
Yorum Gönder